Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

el için çukur

  • 1 çukur

    çukur s
    1) Grube f
    el için \çukur kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    2) ( gamze) Grübchen nt
    3) ( fig) o ( fam) ( mezar) Grab nt
    bir ayağı \çukurda olmak mit einem Bein im Grab stehen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > çukur

  • 2 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

  • 3 düşmek

    I vi
    1) fallen; ( yere) hinfallen, stürzen
    attan/merdivenden \düşmek vom Pferd/von der Leiter stürzen
    bir şeyin içine \düşmek in etw hineinfallen
    ayağı takılıp düştü er ist gestolpert und hingefallen
    el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    2) ( tansiyon); sinken; ( fam) absacken; ( basınç) abfallen
    bana ne kadar düşüyor? wie viel fällt für mich ab?
    3) ( yanılgıya) erliegen
    4) jur ( haklar) erlöschen
    5) ( acze) geraten (-e in); ( rast gelmek) geraten (-e an)
    esir \düşmek in Gefangenschaft geraten
    birinin pençesine \düşmek ( fam) in jds Fänge geraten
    tam adamına \düşmek bei jdm an den Falschen geraten
    6) verfallen (in)
    fakir \düşmek in Armut verfallen
    7) ling ausfallen, wegfallen
    8) zufallen
    bu görev/ödev bana düştü diese Pflicht/Aufgabe ist mir zugefallen
    9) ( uçak) abstürzen
    uçak denize düştü das Flugzeug stürzte ins Meer ab
    II vt ( vergiden) absetzen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > düşmek

  • 4 kendi

    I adj eigen
    \kendi ekseni etrafında dönmek sich um die eigene Achse drehen
    \kendi evim mein eigenes Haus
    \kendi kabuğuna çekilmek ( fig) sich abkapseln
    \kendi kanatlarıyla uçmak ( fig) sein eigener Herr sein
    \kendi kuyusunu \kendi kazmak ( fig) o ( fam) sich sein eigenes Grab schaufeln
    \kendi yağıyla kavrulmak ( fig) o ( fam) im eigenen Saft schmoren; ( kimseye ihtiyacı olmamak) auf eigenen Füßen stehen
    onu \kendi gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    II pron sich
    \kendinden geçmek ( fam) ( bayılmak); in Ohnmacht fallen; ( fam) ( coşkuya kapılmak) außer sich geraten (ganz) aus dem Häuschen geraten; ( fam) ( uyuya kalmak) einnicken
    \kendine mal etmek sich aneignen
    (\kendi) \kendini aldatmak sich (selbst) betrügen
    \kendini asmak sich erhängen
    \kendini birisinin yerine koymak sich in jdn hineinversetzen
    III pron selbst
    \kendim ich selbst
    \kendin du selbst
    \kendine iyi bak! pass gut auf dich auf!
    \kendini benim yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!
    bunu \kendin mi yaptın? hast du das selbst gemacht?
    bunu \kendisi yapsın er soll das selbst machen
    el için çukur [o kuyu] kazan, \kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > kendi

См. также в других словарях:

  • eteçlik — ceviz oynamak için çukur aç ılmış yer I, 151 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • açmak — i, ar 1) Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı. S. F. Abasıyanık 2) Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak Örtüyü açmaya mecburum. R. H. Karay 3) Engeli kaldırmak Karla kapanan yolu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kuyu — is. 1) Su katmanına varıncaya kadar derinliğine kazılan, genellikle silindir biçiminde, çevresine duvar örülen, suyundan yararlanılan çukur Kahveci Salih eğilmiş, az evvel sarkıttığı gazozları kuyudan çıkarıyordu. H. Taner 2) Toprağa kazılan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dere — is., coğ. 1) Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu 2) coğ. Bu akarsuyun yatağı 3) coğ. İki dağ arasındaki uzun çukur 4) Damlarda yağmur sularını toplayarak oluğa veren çinko veya kiremit yol Birleşik Sözler derebeyi dereotu dere tepe kuru dere… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • temel — is., Rum. 1) Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor. H. E. Adıvar 2) Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur 3) sf., mec. En önemli, belli başlı, ana,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • emen — is., hlk. Bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • havuz — is., Ar. ḥavż 1) Su biriktirme, yüzme, çevreyi güzelleştirme vb. amaçlarla altı ve yanları mermer, beton vb. şeylerden yapılarak içine su doldurulan, genellikle üstü açık yer Asıl binanın iki yanındaki kuru havuzlara ve havuzların hemen yanı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ışık çanağı — is., tiy. Sahneyi aydınlatmak için değişik açılardan ışığın gelmesini sağlayan çukur madenî yansıtıcı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tekne — is. 1) Türlü işlerde kullanılmak için çoğu ağaçtan veya taştan yapılan, uzun ve geniş kap Bir taş teknenin üstünde doktor Abbas ın ölüsünü kesti biçti. Y. Kemal 2) Sızdırabilir veya sızdırmaz olarak yapılmış, levhaları bir parçadan oluşmuş,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yatak — is., ğı 1) Uyuma, dinlenme vb. amaçlarla üzerine veya içine yatılan eşya, döşek Sabahleyin onu aynı güzellikte bulacağım ümidiyle yatağımdan fırladım. R. H. Karay 2) Yün, pamuk, kuş tüyü vb. maddelere kılıf geçirerek yapılan şilte 3) Üzerine… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • oru — şalgam, buğday ve buna benzer şeyleri saklamak için kaz ılan çukur, I, 87 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»